İş yerinde yoğun çalıştığınız dönemlerde yoruluyorsunuz, sıkılıyorsunuz , söyleniyorsunuz, eleştiriyorsunuz, soruyorsunuz ve kendinizi sorguluyorsunuz…
Ve sürekli ”ben olsaydım böyle yapmazdın , ben olsaydım şöyle yapılmasına izin vermezdim , ben olsaydım daha iyisini yapardım ” demeye başlıyorsunuz. İçinizdeki o ses de ;
” Niye duruyorsun öyleyse? , Burada ne işin var? , Sen daha iyisini yaparsın! , Kendin için çalış ! , İstediğin zaman tatil yaparsın istediğin zaman çalışırsın müthiş olur ! ” demeye başlıyor.
O zaman hissediyorsunuz ki kendiniz bir şeyleri denemek için hazırsınız. Birşeyleri istemeye başlayınca da hayat size farklı kapılar açıyor sanki..
O dönemdeki farklı iki branştaki öğretmen arkadaşımlarımdı bana bu kapılardan birini açan.. Biri beraber çalıştığım benim gibi matematikçi olan Mehtap Öğretmen, diğeri ise sonradan tanıştığım , aramıza sonradan katılan ve çok sevdiğim fizikçi olan Selma Öğretmen ..
Müthiş bir enerjiyle döşediğimiz, farklı, özgün bir ofis oluşturmuştuk kendimize..
Savunduğumuz değerler vardı; Rahatlılık, Karalılık, Azim, Çaba, Gayret, Mücadele, Pes etmeme..
Rehberdik, Öğretmendik, Arkadaştık, Anneydik öğrencilerimize…
Yüreğimizde taşıdık onları , Hedefleri hedefimizdi, amaçları ise amacımız..
Müthiş güzel iki yıl geçti hayatım da GİRİŞİMCİ EĞİTİMCİ olarak..
Ama diyorum ya, hep kendinize sorular sormaya ve sorgulamaya başlıyorsunuz. O sorular ve sorgular yine belirmeye başlamıştı,
ACABA?
🙂