İNSAN DOĞDUĞU YERDE Mİ ÖLMELİ?
Görsel Dünyayı Ve Teknolojik Aletleri Seviyorum
Üniversitenin ”Çevre Mühendisliği ” bölümünde okudum. Üniversite de okurken fotoğrafcılık yapmaya başlamıştım. Dergiler için çalışıyor, fotoğraf çekiyordum.Dergilere, fatura kesmem gerektiğinde o zaman şirketimi kurmam gerektiğini anladım. Zamanla dergiler beni ünlendirdi. Bu bağlamda işimi değiştirmeye ve dönüştürmeye karar verdim. Bu dönüşüm reklam fotoğrafçılığı olarak yansıdı hayatıma. 2008 yılında video trend olmaya başlamıştı. Ben de işimin, yönetmenlik ,tarafına geçmeye başladım. Zaman içinde ekip büyüdü, büyük bir stüdyoya ve prodüksiyon şirketine dönüştü. Böylelikle hem stüdyolarımızı hem de ekipmanlarımızı kiralıyor hem de kurumsal firmalar için reklam ve tanıtım filimleri çekiyorduk. Bu şekilde, 13-14 senelik bir periyotla İstanbul’da iş yaptım.
Neden İngiltere? İngiltere’ye gelme sebebiniz neydi?
İnsan Doğduğu Yerde Mi Ölmeli?
Konfor Alanından Çıkmak, yeni bir maceraya atılmak , yeni kendimizle ilgili bir keşif alanı oluşturmaktı belki amacımız. Hem eşimin hem de benim işim oldukça iyi bir noktadaydı. Hani tatillere gittiğinizde, beğendiğiniz yerlerde, şunu sorarsınız ya kendinize; ”biz burada yaşasak , iş yapıyor olsak nasıl olur du? ” diye..
Ben yurtdışında 10 günden fazla hiç bulunmamıştım.Yurt dışında yaşamayı hep deneyimlemek istedim. Eşim biraz daha itici bir kuvvet oldu benim için. Çünkü o, üniversitenin bir yılını Amerikada geçirmişti. O yüzden onun yurt dışına çıkma isteği daha yüksekti. Bu arada Ankara Antlaşması da bitmek üzereydi. Bu da bizim için itici bir kuvvet oldu.
Bir planımız yok ancak düşüncelerimiz vardı…
Birkaç arkadaşımız Ankara Antlaşmasıyla İngiltere’ye gelmişti. İşim de Ankara Antlaşmasına acayip uyuyordu. Kendi işimdi. Kendi işimi nasıl yapacağımı çok iyi biliyordum. Sonuçta yerler, mekanlar ayrı olsa da yaptığım iş aynı olacaktı.
İngiltere’ye geldiğimizde işimi kapatmamıştım. Hem ortağım vardı hem de iş arkadaşlarım. Ben İngilterede ki düzenimi kurasıya kadar İstanbul devam etti. Zaten ilk zamanlarda gelirimin çoğunu İstanbulda ki işyerimden çözümledim..
Başlangıç için hiç zorlamayalım kendimizi, sıkılırsak beğenmezsek döneriz düşüncesindeydik hep. Bu süreçte ,kendimizi 1-2 sene deneyimleyelim. Mutlaka bize öğreteceği , açacağı kapılar vardır, diye düşündük ..
Ara Ara da kendimizi sorguladığımız zamanlar da oldu. ” Bu kadar çabaya gerek var mıydı? ”
Göç etmek, bir şeyleri yeniden inşa etme sürecidir. Sonuçta biz çok genç yaşlarda gelmedik buraya. İşlerimizdeki düzenlerimizde çok iyiydi. Baktığında, 10-15 yıl deneyim kazandığın bir alanda ve yerde devam etmek daha akıllıca görünüyor. Biz bu inşa etmenin maceracı bir yapısı olduğunu biliyorduk. Ancak bu kadar uzun olacağını beklemiyorduk 🙂 İnsanın kendini yeniden ispat etmesi gerekli. Yeni bir networkun içine dahil oluyorsunuz.
İngiltere Pazarı, Rekabetçi bir Pazar. Siz bu pazarda kendinize nasıl bir yer buldunuz? Farklılıklarınız Neydi?
İngiltere’ye gelmeden önce, araştırmalarım dahilinde pazarın büyüklüğü konusunda bilgi sahibi idim. Türkiye’ye göre kıyaslandığında birkaç misli büyük pazardan bahsediyoruz. İlk önce bunu nüfusa oranlamıştım. İstanbul 20 milyonluk bir şehir, Londra 10 milyonluk bir şehir. Londra’da iş potansiyeli biraz daha kısıtlı olabilir diye düşünmüştüm. Ancak bu doğru bir saptama olmadı. Nüfusa oranla bir iş endeksi oluşturmak doğru değilmiş. Londra’daki marketing pazarı çok daha büyük. Bununla beraber, rekabette yüksek. Geçtiğimiz yılın rakamları ile bizim işimizi yapan firma sayısı İngiltere’de 6500 üzerinde. Her yıl buna; 150- 200 firma daha ekleniyor. Bunun yanı sıra Üniversitelerin dengi bölümlerinden mezun olan gençler var. Ayrıca elinde kamerası olan şirket kurmammış insanlar da var. Tüm bunlar rekabeti oldukça derinleştiriyor.
Sizi bu rekabetçi ortamda ayıran özelliğiniz nedir? Sizi neden tercih ediyorlar?
İşler, güzel oturdu aslında. 1.5 ,2 yıl inşa süresi sürdü. Şu ana kadar 86 müşterim olmuş. Bu 86 müşteri, beni , büyüyebilir ve sürdürülebilir bir iş modeline doğru götürüyor.
Farklılığınız Neydi?
İşimi seviyor ve heyacanımı işime yansıtıyorum sanırım. Yaptığım her şeyi bir sorumluluk bilinci ile yapıyorum. İşime, bir mühendis ,olduğumdan dolayı hep rakamlarla baktım. Estetikten daha çok business bir yapıyla iş yaptım. Ayrıca yaptığım işi çok iyi biliyorum, kırılganlıklarını biliyorum, nasıl büyütüleceğini çok iyi biliyorum, en önemlisi de insanlara nasıl ulaşabileceğimi biliyorum..
Mesala, CRM datası tutuyorum. E-mail pazarlamaya önem veriyorum. Networklarımı geliştirip, iletişimlerimi arttırıyorum. Yani geldiğimden beri, yeni birileriyle tanışmayı sürdürüyorum. Çünkü en büyük kaldıraç etkisini yeni tanıdığım insanlar sağlatıyor..
Özellikle, farklı bir şey yaptım diyemem ama yolu doğru yürümeye çalıştım hep..
İstanbul Ve Londra Arasında İş Yapma Biçimleri Arasından Nasıl Farklar Var?
Türkiye, herşeye çok hızlı adapte olan bir ülke. Her yeni çıkan şey müşteri tarafından talep edilebiliyor. Londra’da ise çalışan işleyen bir şeyin bozulmaması çok daha önemli. Eğer bir şey doğru bir şekilde çalışıyorsa ve sonuç alınıyorsa o şeye devam etmek istiyorlar. Siz yeni bir ürün sunduğunuzda ilk başta şüpheyle karşılansa da günün sonunda kabul edilebilir bir şeye dönüşüyor. Tabii, ondan da daha iyi bir sonuç almak şartıyla.
İki şehrin ölçekleri çok farklı. Londra’da fiyat politikaları daha iyi oturmuş durumda. Türkiye bunların biraz daha belirsiz olduğu bir yer. Belki, kazançlar ,Türkiye’de daha maxsimize edilebilir. Çünkü Enflasyonist bir ülkede verdiğiniz fiyatı her gün daha revize edebilir, değiştirebilir, arttırabilirsiniz. Londra’da ise fiyatlar belli. Bu fiyatın üzerinde bir fiyat verebilmeniz için kişiye bir katma değer sağlıyor olmanız gerekir. Bununda oldukça görünür olması gerekir.
Bir de, fiyatlandırma stratejisi açısından iki ülke arasındaki en büyük fark, paranın dönüş hızının İngiltere’de daha hızlı olması. Böylelikle, geleceğe yönelik daha iyi plan yapabilir ayaklarınızı yere daha sağlam basabilirsiniz. Kısacası risk iştahı burada daha düşük 🙂
İngiltere’de iş yapmak, çalışmak isteyen kişilere nasıl ilham olursunuz?
Eğer, zihninizin bir köşesinde, yurt dışında yaşamak ile ilgili bir istek varsa bu mutlaka yapılmalı. Seneler sonrasında pişman olmamak için mutlaka bugünden deneyimlenmeli..
Hayat büyük bir oyun. Bazen riskler almak gerekli.Bazen büyük oynamak gerekli.
Hayatı dolu dolu yaşayın.Gelin riskler alın, cesur olun, deneyin. Yapamıyorsanızda bunu kabullenin. Aksiliklerde oluyor, başarısızlıklar da.. Bunun sadece bir trendde olması gerekir.Her biri bir inşa süresidir ve zaman zaman zikzaklar çizer hayat. Önemli olan trendlerin yukarı doğru olmasıdır.
”Öğrenme” ise çok kıymetli bir duygu. Burada hem kültürü hem yenilikleri hem de işimdeki farklılıkları öğreniyorum. Bunların yeri hiç bir şekilde doldurulamaz, uzaktan öğrenilemez. Ancak yaşayarak öğrenilir.. Çünkü bunlar kişisel bir keşiftir..
Evet, İstanbul’dan Londa’ya uzanan başarı bir iş hikayesinde konuğum Reklam Fotoğrafçısı ve Yönetmen olan Sevgili Tunçsel Ülkü oldu.
Videonun tamamı NASIL.COM YouTube Kanalında Yayında..
Faydalı Olması Dileğiyle,
BİRGÜL YANIKLAR